Yeni Yaşam Biçimi

Yaklaşık 2012 yılından bu yana sıkça duyulan bir ifade var “geçiş” “Yeni Dünya” özellikle Spiritüel çalışmalarda söz edilen ve mistik çalışmalarda sıkça bahsi geçen yeni enerjiler nedir diye hiç düşündünüz mü?

Human Design gibi bilimsel yapılarda ise “Mutasyon” olarak ifade edilen, din ve felsefeler terminolojisinde yeni sınavlar olarak ifade edilen GEÇİŞ nedir?

Haftanın etkileşimlerine geçmeden evvel kısaca bu işleyişten söz etmek istiyorum. Geçiş, mutasyon veya yeni sınavlar olarak sıkça duyduğumuz bu yapıların her biri aynı şeyi farklı terminolojilerle anlatıyor. Yani diyor ki “yeni bir yaşam biçiminin oluşumundayız”

Yeni bir yaşam biçiminden kast edilen ne derseniz? Önce insanlık tarihine bakmak gerekir: İlkel insanların, yaşam biçimi iç güdülerini dinleyerek, hayatta kalma becerilerine dayanıyordu ve bu beceri korkularla beslenip, gelişip bir yere ait olmak için güçleniyordu.

Modern yaşamın, yaşam biçimi sezgilerini dinleyerek zihni geliştirme becerilerine dayanıyordu. Bilgiyle beslenip, öngörülerle, fikirlerle, eğitimlerle ve hatta stratejik oyunlarla sahip olmak, güçlü olmak, akıllı olmak, çevre kontrolünü ele geçirmek için güçleniyordu.

Şimdi hazırlandığımız ve geçmeye çalıştığımız yaşam biçimi olan dijital yaşamsa duyguları dinleyerek, ruhun deneyimlerini geliştirme becerilerine dayanıyor. Arzularla beslenip, deneyimlerin hissettirdiği duygularla gelişip, bireysel benzersizliğini ortaya çıkarmak için güçlenmeye doğru tüm kapıları açıldı.

Asırlardır korkularla beslenip aynı tip olma, aynı davranışları sergileme baskısından sıyrılıp çeşitlilik kazanarak kendi potansiyelini ortaya çıkarmaya çalışan, bir yaşam biçiminin yapılanma sürecindeyiz. Ve geçiş olarak söz edilen, mutasyon olarak adlandırılan, yeni sınavlar diye anlatılan şey tam olarak bu sürecin kendisi.

Hala korkular hayatınızı yönetiyorsa ilkel yaşam algılarına, çevre kontrolüne eğilimliyseniz modern yaşamın stratejik oyunlarına sıkıştığınızı düşünebilirsiniz. Hala yeni yaşam algısına giremediğiniz sonucuna varıyorsanız önce bunu kabul edin.

Kendinize kızmadan, kendinizi yargılamadan, kendinize mümkün oldukça nazik davranarak kabul edebilirseniz yeni yaşam biçimine uyumlanmaya başlarsınız.

Korkmaktan, kaygılanmaktan, endişelenmekten ve diğerlerinden farklı olmaktan, anlaşılamıyor olmaktan rahatsız olmayı bırakıp, herkesten farklı olan arzularınızın düşman olmadığını görün.

Bugün etkileşimine girdiğimiz arka frekans titreşimleri bize tamda bunları hatırlatıyor. Sevgili hocam Richard, şairlik potansiyeliyle bugün için şöyle diyor: Arzuların düşman olmadığını gör. Onlar misafir. Gelirler ve giderler. Derin düşünceye dayalı yaklaşım çok cömerttir çünkü her şeyin içeri girmesine izin verir. Onları dinler. Onlara kalacakları veya gidecekleri alan sağlar. Gözlemler. Bazen Arzu gerçekten de dışsal olarak oynanır, ama aynı zamanda Arzu basitçe düşer, hiçliğe geri döner. Farkındalığımız ne kadar geniş olursa, arzulara o kadar çok yer veririz. Her şeyden önce onlardan bir şeyler öğrenmek için buradayız. Arzu ile ilgili en büyük sorun zihindir. Zihin bir Arzuyu yakalayabilir ve onu tüm orantılarından uzaklaştırabilir. Bir rüzgârın bir alevi körüklemesi gibi zihin de bir Arzuyu körükleyebilir, bu nedenle aklımızın ve Arzumuzla ilgili endişeler konusunda özellikle uyanık olmamız gerekir.

Ra uru hu da bu frekanslar için şöyle der: Özgürlük bir yanılsama olarak kabul edildi ve sınırlama kader olarak kabul edildi. Duygusal farkındalık, umut ve acı arasında yatar.

Ben de diyorum ki korkular ve beklentiler hayatınızı yönetmesin, arzularınız hayatınızı yönetsin… Arzular, kalben hissedilen, arkasında sorumlu, suçlu, sebep olmayan bedensel bir algıyı tanımlar.

Bu frekanslar bize hayatın olmasını beklediğimiz gibi değil, olmasına izin verdiğimiz şey olduğunu öğretir. Deneyimler, duygusal dalgamızın iniş ve çıkışlarında hayatla buluşan bir arzudan doğar. Bu arzu, farklı yaşamların özlemlerini bir araya getiren, tatmin olana veya yerine getirilene kadar her etkileşimimizi etkileyen saplantılı bir açlık gibi hissedilebilir. Sahip olduğumuz tek kontrol, sonuç üzerinde değil, her deneyime girdiğimiz netlik/eminlik üzerindedir. Arzu ancak geçici olarak yatıştırılabildiğinden, netlik olmadan yaşam vahşi bir duygusal yolculuk haline gelir. Zamanla, en çılgın hayallerimizi gerçekleştirme özgürlüğünün sadece bir yanılsama olduğunu ve karşılıksız arzunun kişisel olarak alınmaması gerektiğini görüyoruz. Bunu yaparken, hayatımızdaki denge, teslimiyetle, olanı kabul ederek gelir.

Bugün paylaştıklarımdan ne anladığınız, nasıl bir çıkarımda bulunduğunuz kendiniz için çok önemli. Durup yazdıklarımı düşünebiliyorsanız, akıl süzgecinden geçip kalbinize ulaşabiliyorsanız yeni yaşam biçiminin mucizelerine hazır olun. Ya da korkularınızla ve öngörülerinizle hatta sahip olduğunuz bilgiler doğrultusunda oluşan kaygıların etkisiyle, kendinizden, kalbinizden kaçıp diğerlerinden çare bulmaya çalışın.

Seçim sizin ancak yol değişmez, er ya da geç bizi içine alır…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.