Sosyal İhtiyaçlarımız için Teşvik

Birbiriyle ilişkili olan her şeyin apaçık olduğu ve yaklaşma eylemiyle tezahür ettiği. Duyarlılık sürecinin teşvikiyle tüm kalıpları dönüştüren kaynak olmak. Bugün etkileşimine girdiğimiz güneş geçişi iki temel insan görevini besliyor: yiyecek ve barınma gibi temel kaynaklara erişim ihtiyacı ve benlik ihtiyacı. Bu ihtiyaçlar, insanı başkalarıyla belirli şekillerde etkileşime girmeye veya bağ kurmaya hazırlar. Çünkü herkesin yeterince yiyeceği, yaşayacak bir yeri ve inandığı bir yolu/Tanrısı olduğunda, hayatı sağlıklı bir topluluk olarak deneyimler, birbirimizi destekler ve bütüne eşsiz katkımızı sağlarız. Yakın toplumumuzda bir istek, ihtiyaç veya büyük bir eşitsizlik olduğunda, toplumsal destek bozulur ve hiçbir şey işe yaramaz. Ailemizden, topluluğumuzdan ve nihayetinde küresel topluluktan hangi kaynakların alıkonulduğuna karşı uyanık ve duyarlı olmak içinde buradayız. Çünkü diğerlerini, herkesin hayatta kalması, gelişmesi ve kişisel veya toplumsal potansiyellerine erişmesi için hangi kaynakların gerekli olduğu konusunda bir farkındalığa getiriyoruz. Neye ihtiyaç olduğunu biliyoruz ve bu ihtiyaçların karşılanması için deneyimlemeyi arzuladığımız öz benliğe bakıyoruz. Yoksa öz olmayan benlikten ihtiyaç baskısını kendine çevirmenin sonuçlarıyla karşılaşmak mümkün; aşırı duyarlılık, ihtiyaç duyulmaya bağımlılık veya “Kimse beni umursamıyor mu? İhtiyaçlarımı ne zaman karşılayacağım?” gibi kişisel muhtaçlık olarak deneyimlenir. Buraya kadar okuduklarınızı nasıl bir bakış açısıyla değerlendirdiğinizi bilemem. Ancak onlarca okuyucunun onlarca bakış açısından kurguladığını biliyorum. O nedenle biraz daha farklı bir açıdan ifade etmeye çalışacağım. Bu etkileşim sosyal ihtiyaçları açığa çıkartarak üç teşvik modelinden harekete geçirebilir: karşılıklı bağımlılık – duyarlılık – fedakârlık. Karşılıklı bağımlılık söz konusu olduğunda, kişisel muhtaçlık açığa çıkar. Bu muhtaçlığı görüp duyarlılığa bakmak gerekiyor çünkü hepimiz başkalarını inciten şeyler yapar veya söyleriz, bazen bilerek, bazen de istemeyerek. Duyarlılık hepimizin öğrenmesi gereken bir sanattır. Öğrendiğimizde kendimizi çok güçlü, hayata bağlı hissediyoruz. Aynı zamanda çok geçirgen ve yumuşak hissediyoruz. Ve eğer bir kişi bağımlılıklarının ötesinde, muhtaçlık algısının uzağında kendi toplumu için fedakarlık yapabiliyorsa, kendi yaşam biçimini genişletip güzelleştirebilir. Farkında, bilinçli ve katkı dolu olabilmek bugünlerde sosyal ihtiyaçların karşılanmasına dair gelişen baskıyı aşar ve geçer. Dolayısıyla bu hafta içinizde sosyal ihtiyaçlarınız doğrultusunda kıvılcımlar oluşturan dürtülerinizi muhtaçlık frekansından veya hayata katkı olabileceğiniz yüksek titreşimlerin frekansından ateşleyebilirsiniz. Seçim sizin. Ancak gelin bu kez bu seçimi zihnin sınırlarını zorlayarak bilinçli benliğe dönüştürelim ve bu hafta her ne olursa olsun ortak bir seçim yapalım. Var mısınız? Her ne olursa olsun “başkalarının ne yaptığı ve nasıl yaptığıyla değil, benim nasıl yaptığım ve nasıl katkı olduğumla ilgileniyorum” diyelim. Zihin hangi kurguyu oluşturursa oluştursun ona bu komutu vermeye gönüllü müsünüz? Çünkü insanoğlunu zihni değil, benliği yönetmeli ve o yönetimin en ideal yöntemi de kendine bilinçli komutlar vermektir. Evet diyebiliyorsanız öyleyse gelin hep beraber benliğimizden zihnimize doğru bir komut verelim. Hatta titreşimini yükseltmek isterseniz bu paylaşımın altına kendi titreşiminizle yazarak daha da güçlendirin.
“Başkalarının ne yaptığı ve nasıl yaptığıyla değil, benim nasıl yaptığım ve nasıl katkı olduğumla ilgileniyorum”
Sonrasında ki enerjinizde ve hayatınızda yaşadıklarınızı da benimle paylaşırsanız çok sevinirim…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.