İnanç ve Güven

Bu sabah uyandığımda içimde uçuşan kelimeler vardı; İnanç ve güven

Tüm dikkatimi inanç ve güven kelimelerine vermeye başladım.

Durup izlemeye başlayınca birçok şeyde olduğu gibi inanç ve güveninde anlamını ve anlamsızlığını görmeye başladım.

Anılarıma baktım, dostlarıma, çevreme hatta izlediğim filmleri şöyle bir gözümün önünden geçirdim. Hayır, Düşünmedim! sadece sessizce hepsini izledim ve hepsinin içindeki inanç ve güven işleyişinin ortak yapılarını bulmaya çalıştım. Ortak kesişen veya sonuçlanan işleyişlerin içinde hep aynı şeyleri gördüm; İnanç, insanı körleştirirken güven dengeliyor. İnanç kaybettirirken, güven kazandırıyor. İnanç kalıplar yaratırken güven teslimiyet getiriyor.

İnanç, budur! böyle olur! Doğrusu bu! Diyen neye göre ve kime göre olduğu çoğunlukla belli olmayan kalıpların sonucuna göre şartlandırıyor. Arkasında ya kişisel tecrübeler oluyor ya da ahlaki veya din- felsefe- bilim- psikoloji gibi bilgi kaynakları oluyor. Hatta günümüzde her kişinin kendi kafasına göre değerlendirdiği onlarca öğretiden de çarpıtılarak gelişiyor.

Güven, tam bir teslimiyeti taşıyor olsa da günümüzde artık gittikçe yok olan güven ile anlamsızlaşan bir güvensizlik yapısı inşaa ediliyor. Nereye baksam hep bir güvensizlik söz konusu, artık güven konuşulmuyor onun yerine güvensizlik konuşuluyor. Oysa güven bir denge işidir. Güven satın alınamaz. Güveni veren hiçbir bir bilgi kaynağı yok. Hiçbir tecrübe güven getirmiyor. Çünkü güven kazanılan bir şey. Güven, verdikçe aldığın bir şey. Güven, teslim olabildiğin kadar beslenen ve çiçekler açan bir tohum. İsteyerek, arzu ederek veya niyetlenerek güven duygusunu geliştirmek mümkün değil çünkü güven için deneyim gerek, deneyim için sabır gerek.

Onca şey izledim, araştırdım ve gözlemler yaptım sonunda inançla güven arasında ki bağı gördüm. Kendi inancına sahip olana güvenmek, kendi inançlarına sahip olmayanlara güvenmemek gibi bir kolektif şartlanmanın içinde olduğumuzu gördüm.

Şartlanarak, koşullanarak, arkasının neye dayandığını bilmeden teslim olunan inançlarla güvenin peşine düşmek, benim için oldukça çarpıtılmış ve abartılmış bir düşünce yapısını işaret ediyor.

Benim için her şey kendime verdiğim kadardır. Ben her şeye ve herkese güveniyorum çünkü kendime çok güveniyorum. Herkese ve her şeye inanıyorum çünkü kendime çok inanıyorum. Bunun için aptal olduğumu söylüyorlar ancak ben aptal olduğumu düşünmüyorum. Çünkü benim deneyimlerimle bana aptal diyenlerin deneyimleri aynı değil. Onlar kendi deneyimleri doğrultusunda yüzde yüz haklı olabilir ancak benim deneyimlerimi benden gayrı bilen yok ki…

Ayrıca unutmayalım ki inanç körlük yaratır ve kendi deneyimlerini dahi göremeyenler, kendi ezberleriyle herkesi yargılar…

Bu sabah tefekkür sürecim inanç ve güven kelimeleri üzerine oldu. Ben her kelime için önce tefekkür edenlerdenim bu yüzden hayatım her gün başka bir güzelliğe yelken açar. İçine sıkışıp kaldığım kelimeler veya deneyimler olmaz. Her şey akar ve içimdeki kahramanı besleyip geliştirmeye ve kuvvetlendirmeye devam eder. Evet, içimdeki kahraman dedim çünkü herkesin içinde bir kahraman var ve ancak beslenip güçlendiği sürece var olabilirken hiç birimizim kahramanı aynı değil. Biri yol gösterici öteki savaşçı bir diğeri şifacı olabilen kahramanlar nasıl aynı inanç ve güven raylarında ilerleyebilir ki?

Bugün sizlerle kendi tefekkür sürecimden bir özet geçtim. Çünkü benim kahramanımın rolü en önden gidip yolu temizleyip, deneyimleyip sonra geri dönüp diğerlerini o yoldan huzurla geçirmek üzerine besleniyor. Sizin kahramanınız ne için besleniyor ya da beslenemiyor?

Bilmiyorsanız kullandığınız kelimelerle tefekkür edin, tefekkürünüz size içinizdeki kahramanı gösterecektir. Tefekkür hayatınızı iyileştirecek ve bir o kadarda tazeleyip yenileyecektir. Çünkü Tefekkür bir sanattır ve her kişide farklı çalışır.

Son kelimeleri yazarken “Tefekkür sanatıyla kendi kahramanını keşfetmek” üzerine bir atölye başlatma fikri de gelişmeye başladı ne dersiniz böyle bir çalışmaya gerek var mıdır?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.