Hoşgörüsüzlüğü fark etmek

Hoşgörü nedir?

Kendininkilerle çelişse bile, başkalarının düşünce ve kanılarını özgürce dile getirmelerinden rahatsız olmamak, onların geçerliliklerine karşı tepki göstermeme tutumuna hoşgörü denir.

Hoşgörüsüzlük nedir?

Kendi sevdiğinin en güzel, kendi bildiğinin en doğru olduğunu düşünmek ve insanların davranış ve ifadelerine tepki gösterme tutumuna hoşgörüsüzlük denir.

Bu haftanın enerjisi gittikçe artan ve neredeyse tüm dünyayı sarmakta olan bu hoşgörüsüzlüğü dönüştürmenin iç görülerine uyandırıyor.

Birilerini ahlaksızlıkla suçlarken en büyük ahlaksızlığın saygısızlık olduğunu yeniden hatırlama ve hatırlatma üzerine çeşitliliğin altını çizen içsel ilham potansiyeli haftaya damgasını vurmaya hazır.

Hoşgörüsüzlüğün gittikçe artıyor olması benim nazarımda insanların hoşgörüsüz olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü bu hoşgörüsüzlük tamamen zihinsel gelişen ve tepkilerle yayılan düşük frekansın ta kendisi. Zihinler artık yoruldu, çeşitlilik ve sonsuzluk içinde meraklı bir çocuk gibi oradan oraya zıplamak isterken, üstelik bahar gelmişken aynı şeylerle uğraşmaktan bunaldı. Yani bunalan siz değilsiniz alışkanlıklarınızla yorulan zihniniz.

İnsan, sadece zihinden ibaret değil, aynı zamanda bir bedeni, duyguları, benliği var. Aynı zamanda var olan tüm varoluşunu görebilen bir bilinci var. Ancak bilinci kullanmak yerine bedenin, duyguların, benliğin yönetimi zihne teslim edildikçe bozulan zihinler tabi ki de hoşgörüsüz olacak tabi ki de arıza verecek, tabi ki de isyan edecek.

Sizce de artık bir durmanın vakti gelmedi mi? her şeyi ve herkesi kontrol etsin diye zihne fazla sorumluluk yüklenmiyor mu?

Hayatınızı kontrol eden zihin bunaldı, zihninizi görmek ve sorumluluklarını azaltmak herkesin kendi elinde çünkü hayatınızı kontrol eden ve yöneten aslında duygularınız. Ne, neden, niçin, kim, niye gibi zihni araştırmaya ittirdikçe illa bir bilgiye sıkıştırmaya çalıştıkça duyguları ezberden değerlendirerek hüküm sürense zihin.

Nasıl mı?

Duygular, sürekli olarak DNAnın içindeki aminoasitlerin emilimi ile etkileşime giren kimyasallarla bedenin içinde hareket yaratır. Bu hareketin ne olduğuna bakmaksızın zihnin yorumuna göre bir tutum sergilenir. Bu tutum iki şekilde gelişir: kendini sorumlu tutarak ve kendini saklayıp bastırarak içsel bir direnç geliştirmeye dönüşür veya dışarıdakileri ve dışarıda olan biteni sorumlu tutarak tepkisel bir direnç gelişir; içsel veya dışsal duygusal tepkiler zihin aracılığıyla büyümeye ve içinden çıkılmaz bir hal almaya başlar ardından da tabi ki hoşgörüsüzlük meydana salınır.

Örneğin, içsel duygusal tepki: Yine başaramadım- korkuyorum- ben yetersizim- ben neden yapamıyorum- bunu da öğrenmeliyim, şunu da öğrenmeliyim- böyle demeliydim- borcum olmasaydı- şunlarım olsaydı- arkadaşım olsaydı- eşim, sevgilim olsaydı- onu yemeseydim- o öyle dediyse bende bir sorun vardır- ben hak ettim…

Dışsal duygusal tepki: Senin yüzünden- sen demeseydin- annem/babam yapsaydı[1]hayat zor- pahalı- hava soğumasaydı- senin iyiliğin için- onun için bunun için- ben biliyordum- ben hissettim- onu yedirmeseydin- adalet olsaydı- hak etmedim…

Hep aynı benzer sebep ve gerekçelerden zihinler bunaldı insanlar bunalmadı. Oysa bu gerekçeler birer duygusal tepki. Duygular nerde bilen var mı?

Duygular, herkesin bedenin içindeki DNA da diğer bir deyişle kimyasal salınımda, başka bir deyişle bedenin içinde olan harekette ve bunu bir başkası yapamaz ve bilemez. Yapan ve bilen aynı kişi “kendin” ve kendinde bir diğeri ile aynı değil ve olamaz. Öyleyse diğeriyle aynı olmayı bırakmanın vakti gelmedi mi?

Özgürleşmek istiyor musunuz?

Herkesin deyimiyle mutlu olmak istiyor musunuz?

Huzur ve refah istiyor musunuz?

Sağlık ve para istiyor musunuz?

Peki tatil yapmak istiyor musunuz?

Öyleyse ezbere yorumlamayı, ezbere konuşmayı, sorumluluklardan kaçmayı, kendinizi sabote etmeyi ve aslının ne olduğu dahi bilinmeyen hatta hiçbir yerde kabul görmeyen gerekçeleri terk etmeye razı olun.

Kendi bedeninize kulak verin, asıl duygularınızı hissedin ve izin verin. Haftanın enerjileri bu yepyeni bakış açılarına olanak sağlıyor. İzin verin DNA’nız daki yeni bakış açıları açılsın auranıza ulaşsın ve hayattan istediğiniz ne varsa size doğru çekim kuvveti oluştursun.

Hepsi bu kadar: duygularını tepkilerinden, tepkilerini zihinden, zihni alışkanlıklardan özgürleştir. Yapılacak tek şey içinde yeşeren tohumların filizlenmesine izin vermek.

Hiçbirini yapamıyorsan dur! Hoşgörüsüzlüğünü fark edip dur! Kendini dinle ve işit! Bir bilgiyle ilişkilendirmeden kendini seyret! Gerisi kendiliğinden gelecektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.