Duygusal Türbülans

Dünyadaki tüm yıkım ve kaos çok ağır gelebilir, çünkü olanlar değil, olanlara verilen anlamlar can yakar, moral bozar, kafa karıştırır, duygusal bir türbülans yaratır…

Transit geçişini hepinizle paylaşmaya devam etmemin sebeplerinden biri de bu; Bilmek, duymak ve içindeki hakikatle duygular arasında çizilen zikzaklarda ki kayboluşlara bir ışık yakmak ve kaynağına girmeden dikkati kendinize çevirecek bir yön sunmak…

Geçen gün bir öğrencim, dünyada yanlış giden her şeyin dehşeti ile diğer herkesin sosyal hayattaki mükemmelliğinin getirdiği bir tür performans kaygısıyla içindeki direnç ve duygular arasında sıkışıp kaldığı hislerini ifade etti. Dünya olayları enerjisini tüketiyordu ve sonra başkalarının başarısından ilham almak yerine, sahip olamadıklarına kızıyordu ve öfkenin getirdiği gerilimle karışan duyguları enerjisini düşürerek bunalmış hissediyordu… Bu haftanın arka frekans enerji ağı bundan güzel ifade edilemezdi ki çoğunluk genelde böyle hissediyor.

Bu durumun gittikçe yaygınlaşmasında ki etkenlerden biri de kişisel gelişim dünyasındaki ani tırmanışlar : Sanki ne kadar çözmüş olursanız olun, her zaman minimize ya da maksimize etmek, farklı yöntemler deneyerek zafiyetleri kullanmak veya geliştirmek gereken bir şey var gibi ve bence bu çok yorucu.

Neden biliyor musunuz?

Çünkü tüm kişisel gelişim yolcuğunun tek bir yönü varken aynı anda birçok yöne koşmayı da sağlıyor: Eğer Merkür geri hareketteyse, negatif etkiler baskınsa, merkez tanımsızsa, Neptün 3. Evinize girdiyse, boğa burcunda gerçekleştiyse, Jüpiter şuraya geçtiyse, 53 kapı aktifleştiyse, haritadaki tanımsız bir merkez şimdi tanımlandıysa, karma yaratıldıysa, bilinçaltı kodları silinmeliyse, detoks gerekliyse vs. vs… Tüm bunlar ne anlama geliyor?

BİLİNÇ BULANIKLIĞI!!!

Patolojik derecede zihin bulanıklığı, sersemlemeyi tanımlar. Çoğunlukla yer ve zamanda yönünü ve yolunu bulma bozuklukları görülür veya sıklıkla unutkanlık yaşanır. Öyle ya! Her kaynağın, her insan gibi kendine has bir lisanı var ve kendi lisanınla onlarca lisanlardan anlam çıkarma çabası ister istemez bir türbülansın içinden geçmeye zorluyor. Yani hareket halindeki aklın düzensizliğine zorluyor.

İşte bu haftanın temasın da tam olarak düşük frekansta “Türbülans” “Gerilim” “Kriz” yüksek frekansta ise “kendi lisanına, kendi yönüne güvenmek” var.

Süreci içine, bedenine, zihnine ve ruhuna çevirdiğinde duygusal türbülansın, gerilimin ve krizlerin hiçbiri önemli değil veya bir anlam ifade etmiyor. Bilakis gelişmenin, sevdiğin bir şeye gitmenin veya neşe getiren bir sürece girmenin yan etkisi haline gelmesi yerine, gelişme ve ilerlemenin peşinden gitmeyi sağlıyor.

Daha fazla bilgi farkındalık getirmez, çünkü farkındalık, zihinsel bir süreç değil, hücresel bir süreçtir. Bilişin frekansında ne kadar derine inilirse, güçlenmiş, hücresel bir realiteyi yaşamak için bunalıma yer yoktur. Entelektüel olarak derine inmekten söz ediyorum. Hemen anlam çıkarıp “budur” demeden evvel tüm düşünce kalıplarını incelemekten, azıcık akıl yürütmekten söz ediyorum. Gerçi bugünlerdeki kişisel gelişim dünyasında düşünmek ve zihin, eş değerde görüldüğünden zihni susturmak için düşünceleri susturmak gibi bir kaçışta yükselişte… Düşünmek ZİHİN değil. Bilakis düşünmeden “budur” diyen zihin. Daha ne olup bittiğine bakmadan, nerden geldi, nasıl gelişti, hangi lisanda, hangi yöne gidiyor diye bakmadan hemen anında bir anlam çıkaran yönelime ZİHİN denir.

Biliyorum, biliyorum…öğrenmek ve daha fazla bilgiyi elde etmek istiyorsunuz ve bu sorun değil… sorun, anlam arayışında, anlamı çözmeye çalıştığınızda her şeyin koşullu zihinde kaybolduğunu göremeyince başlıyor. Çünkü asıl bilgi kalmıyor. Asıl bilgi o bilgiyle ezber bir anlama dönüşüyor, akıl yürütmek yok, düşünmek yok, ne hissettirdiğine bakmak yok, sadece geçmiş bilgi ve tecrübeler doğrultusunda benzer benzeri çekerden zihnin tespit ettiği en benzer anlam kalıyor. O anlamda genelde kendi benliğinden çok uzak bir anlam olduğu için soruna veya daha sonra tekrarlanacak olan geçici bir çözüme dönüşüyor.

Çünkü zihnin görevi kişiyi korumak ve bakış açısı aşağıdaki sorulara yönelik çalışıyor:

Ben, bununla ne yapacağım/nasıl yapacağım?

Ben, zaten böyle yaparım, şöyle yaparım?

Ben, neyim, kimim, ne yapmalıyım?

Kimin hatası?

Diğerlerinin gözünde ki “beni” nasıl yüceltebilirim?

Entelektüel yapıdan değerlendirme oluşmadığında zihin anlam oluşturmaya başlayınca ana bilgi ortadan kayboluyor, geriye sadece “benin halleri” kalıyor ve o “ben” bir türlü bulunamadığı için duygusal türbülans ve aklın düzensizliği, kimyasalların salınımını ve fiziksel sarsıntıların kuvvetini artırıyor. Sonuç, hep çözülmesi gereken bir “kriz” var telaşı…

Öğrencilerimle birlikte çalışmamızın en büyük kazancının kendilerini daha iyi anlamaları ve zihnin kalıpları ortaya çıktığında ne yapacaklarını bilmeleri olduğunu söylüyorlar.

Bunu bir düşünün: Başka birinin size yapmanızı söylediği şey yerine her zaman ilahi olarak yönlendirilen hareketi yapmak için derin içsel bilişinize erişebilmek istemez miydiniz?

Kendinize geçiş yapmak için ihtiyacınız olan desteği almaya karar verdiğinizde size destek olmak için buradayım. Çünkü benim ilahi işim “Sihrinizi yaşamanıza yardımcı olmak; Benzersizliğiniz, güçlü benliğiniz, neşeniz, amacınız için size hizmet etmek benim yaşam yolculuğumun en önemli kısmı. Benliğimin neşeye ve doyuma ulaşma yolu.

Peki sizin yaşam yolculuğunuzun en önemli kısmı ne?

Bugün etkileşimde olduğumuz enerjiler, savunmasızlık ve deneyimsizlik (duygusal ve cinsel) korkuların çözüldüğü veya deneyime dönüştürüldüğü süreci geliştiriyor; duygusal krizler yoluyla değişim ve ilerleme zorluklarının yaratıldığı ve karşılandığı bir süreç çalışıyor. Bu süreç diyor ki ya türbülanstasın ya da kendi yaşam yolculuğundasın ve eğer kendi kişisel yaşam yolcuğunu sana aktaran benliğine ulaşırsan insanlığa hizmet yolunun da farkındasındır.

Anlayacağınız kovalanacak bir şey yok, orada, içeride, sessizce farkındalığın açığa çıkmasını bekleyen benliğiniz, her an uyanmaya ve kendi yaşam yolculuğunu üstlenmeye hazır bir şekilde bekliyor.

Farkında olmadan yapılan tüm eylemler duygusal krize yol açar. Bir duygu değişimi, bir döngünün sonudur. Aşağıdaki soruların kendi cevaplarını bularak hayatınızın türbülansından çıkabilirsiniz.

Nasıl akıl yürütüyorsunuz?

Duygusal artışlarınız hangi hallerde canlanıyor?

Hayatınızda olan biteni nasıl anlamlandırıyorsunuz?

İçinizde fısıltı halinde size kendini duyurmaya çalışan sesler var mı?

Bilgi ve kaynaklarına “ben” olgusu dışında bakabiliyor musunuz?

Benliğinize uyanışın başladığı bir hafta olması dileğim…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.